Makale
Hüseyin Çapkın’ı tahliye et Şahin Alpay’ı tut! Peki ama neden?
Hüseyin Çapkın, 1971’de polis olmuÅŸ, 1984’te il emniyet müdürlüğüne getirilmiÅŸ, 47 yıllık bir polis, 34 yıllık bir emniyet müdürüydü. 17/25 Aralık operasyonları onun İstanbul Emniyet Müdürü olduÄŸu dönemde yapıldı. 17/25 Aralık’tan sonra görevden alındı. Eylül 2016’da tutuklandı, iki ay sonra tahliye edildi. Haziran 2017’de tekrar tutuklandı. Hakkında düzenlenen iddianamede “Anayasayı ihlâl", "Cebir ve ÅŸiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ve TBMM'ni ortadan kaldırmaya teÅŸebbüs" ve FETÖ üyeliÄŸiyle suçlandı ve üç kez ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapsi isteniyor.
Åžahin Alpay, 1960’ların sonundan itibaren Maocu hareketin içinde yer almış, 1980’den sonra sosyal demokrat bir çizgiye kaymış, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde çalışmış, ünlü Entelektüel Bakış sayfasını yönetmiÅŸ, 2002’den sonra da Zaman gazetesine yazılar yazmış 74 yaşında bir yazar. 15 Temmuz darbe giriÅŸiminden sonra diÄŸer eski Zaman yazarlarıyla birlikte tutuklandı. Hakkında 3’er kez ağırlaÅŸtırılmış müebbet isteyen iddianamede delil olarak 17/25 Aralık döneminde Zaman gazetesinde yayınlanmış altı köşe yazısı gösteriliyor.
17/25 Aralık sürecinin tezgahlandığı İstanbul Emniyeti’nin müdürü olarak müebbetle yargılanan Hüseyin Çapkın’la, 17/25 Aralık’a destek veren altı köşe yazısı nedeniyle müebbetle yargılanan Åžahin Alpay, mahkemede çok benzer ifadelerle kendilerini savundular.
Çapkın“17 Aralık’a kadar FETÖ’nün ne tür bir çılgınlık yapacağını kimsenin bilmesi mümkün deÄŸildi. Bundan sonra bile çılgınlık sınırı tahmin edilemedi ki 15 Temmuz yaÅŸandı” dedi.
Åžahin Alpay ise “15 Temmuz darbe giriÅŸimini lanetliyorum. Bu nedenle Zaman’da yazdığım için de piÅŸmanlık duyuyorum. Bu hareketin karanlık yüzünü göremediÄŸim için fena halde yanıldım” dedi.
Ama mahkemeler her ikisinin de tahliye taleplerini sürekli reddettiler.
Ta ki 18 Aralık 2017 gününe kadar.
O gün Çapkın’ın yargılandığı davanın duruÅŸmasında tanık olarak kürsüye eski İçiÅŸleri Bakanı Mehmet AÄŸar çıktı. Çapkın için "Son derece mazbut, muhafazakar ve dürüst bir insandır. Mesleki anlamda da fevkalade baÅŸarılı hizmetleri oldu. Hakkında hiçbir olumsuz duyumumuz olmadı. Benim tanıdığım Hüseyin Çapkın böyle alçaklıkları art arda sergileyen bir örgüte müzahir olacak bir yapıya sahip deÄŸil” dedi.
Bu kefaletten bir gün sonra Hüseyin Çapkın tahliye edildi.
Bir ay sonra, 11 Ocak 2018 akÅŸamı ise Anayasa Mahkemesi, bireysel baÅŸvuru hakkını kullanan Åžahin Alpay ve Mehmet Altan’ın tutuklu yargılanmasında “hak ihlali” olduÄŸuna kararı verdi. Karar mahkemenin sayfasında yayınlandı. Ama yargılandıkları mahkeme her ikisinin de tahliye taleplerini reddetti.
(Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın esasına girdiÄŸi eleÅŸtirilerini anlamak da zor. Uzun tutuklulukla ilgili bireysel baÅŸvuruda esasa girmeden ihlal olup olmadığı nasıl anlaşılabilir? Bu karara ÅŸerh koyan Sezer dönemi atanmış mahkeme üyelerinin de oy verdiÄŸi 2013’teki Balbay kararında da, benzer kararlarda da esasa girilmiÅŸti.
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/12/20131213-10.pdf.
AİHM’den çıkan ihlal kararlarında da esasa giriliyor. Mahkemenin daha önce can Dündar hakkında verdiÄŸi kararla Dündar’ın kaçmasını saÄŸladığı iddiası da safsata. Dündar hakkında yurtdışı çıkış yasağı koymayan mahkeme. Tahliye olduktan sonra 4 ayda beÅŸ kez yurtdışına gidip ülkeye dönmüş. En son gidiÅŸinde ise (darbeye 10 gün kala) kalmış. )
Peki, 17/25 Aralık’ı yapan komiserlerin amiri Hüseyin Çapkın’ı tahliye eden, ki haklı bir karar bu, mahkemeler, o 17/25 Aralık üzerine sadece yazı yazmış, 533 gündür tutuklu yargılanan 74 yaşındaki Åžahin Alpay’ı neden tahliye etmemekte ısrar ediyor?
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına göre “prediyabet, koroner arter, hiperlipidemi, hipertansiyon, hiperürisemi, multinodüler guatr, uyku apnesi, kalp damarlarında ve beyne giden damarlarda tıkanıklık rahatsızlıkları bulunan, geçen hafta anjiyo geçiren Åžahin Alpay’ın hakkında tutuklu yargılandığı iddianamedeki iddialara bakalım.
İddianamede, Åžahin Alpay için üç müebbete gösterilen tek delil Zaman gazetesinde Aralık 2013 ile Mart 2014 tarihleri arasında yayınlanmış altı adet köşe yazısı. İddianamede bu altı köşe yazısı dışında aleyhte baÅŸka hiçbir delil yok. Bu altı yazıdan en yenisinin tarihi de 29 Mart 2014. Yani henüz Hüseyin Gülerce’nin Zaman’da yazdığı zamanlar bunlar. Ve daha baÅŸka isimlerin...
İddianamede aynı davadan yargılanan Åžahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan Mümtazer Türköne’ne için suçlama ÅŸu: “...medya organlarında görev yapan köşe yazarlarının; baÅŸlıklarının ve yazılarından seçilen kısımların 'cımbızla çekilip' alınmadığı, konjonktürel ve tarihi perspektifle bakıldığında bu yazılardaki ifadelerin 'mecaz' ya da 'metafor' olarak izah edilmeyeceÄŸi, genel olarak operasyonların ve arınma sürecinin devam ettiÄŸi dönemlerde kaleme alınan yazılarda Hükümete sadece muhalefet yapılmadığı veya eleÅŸtiri yöneltilmediÄŸi; görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aÅŸarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal niteliÄŸinde ifadeler kullandıkları ya da ön hazırlık niteliÄŸinde yazılar yazdıkları...”
Ama “Görünürde suç unsuruna rastlanılmayan” yazılarda bile suç unsuru bulan iddianamede Åžahin Alpay’ın üçer müebbet istenen altı yazısından dördünün sadece baÅŸlıkları vardı.
Neyse ki Anayasa Mahkemesi, kararında üç müebbet istenen bu altı yazıyı tek tek bulup incelemiş. Aynı dönemde başka gazetelerde de benzerleri çıkmış, 17/25 Aralık operasyonlarına destek veren ve hükümetin tutumunu eleştiren yazılar bunlar. (Bugün değil, o gün güçlü oldukları günlerde bu sütunlarda da sık sık eleştirdiğimiz yazılar.)
http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Content/pdfkarar/2016-16092.pdf
21 Aralık 2013 tarihli "Din Savaşıymış", 28 Aralık 2013 tarihli "ErdoÄŸan ile Batı Arasında", 8 Åžubat 2014 tarihli "Evet, suç da ceza da ÅŸahsidir", 1 Mart 2014 tarihli "Bu millet bidon kafalı deÄŸildir" ve 29 Mart 2014 tarihli "Çıkar yol ErdoÄŸansız hükumet" baÅŸlıklı yazılarla ilgili savcılığın ortak suçlaması epey müphem: “algı mühendisliÄŸine katkıda bulunmak.”
24 Aralık 2013 tarihli "CumhurbaÅŸkanı Seyirci Kalamaz" baÅŸlıklı yazı içinse baÅŸka bir suçlamada bulunmuÅŸ savcı: “CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül’ün yaÅŸananlara seyirci kalmaması gerektiÄŸini vurgulayarak kurumlar arasında çatışma yaratmayı hedeflemiÅŸtir.”
Yani bugünkü gazetelerde cuma namazı çıkışı 11. CumhurbaÅŸkanı Gül’ün yaptığı açıklamaları kaleme almış bütün yazarlara yapılabilecek bir suçlama bu.
İddianamede yazarları “darbeye zemin hazırlamak”la suçlayan ve lehte delil toplamayan savcıya karşı, Anayasa Mahkemesi lehteki delillere de bakmış ve Åžahin Alpay’ın savunmasından bir baÅŸka yazısını kararına koymuÅŸ. Darbeden bir gün önce 14 Temmuz 2016 günü Zaman’ın devamı olarak çıkan Yarına Bakış gazetesindeki “Muhalafetin Sefaleti” baÅŸlıklı yazısı şöyle:
“Ulusalcılar' askeri vesayete dönüş çaÄŸrıları yapıyor olabilirler. Ne var ki, bu ülkede askeri vesayet uzun yıllar denendi; neticede bugün karşı karşıya olduÄŸumuz faciayı hazırladı. Tek çıkış yolumuz otokrasiye karşı özgürlükçü ve çoÄŸulcu demokrasi için mücadele. Bir umut hala, AKP içinde partinin 'fabrika ayarlarına' (parti programına) dönü; için baÅŸlatılabilecek bir diriliÅŸ hareketi."
Yarın yapılacak darbeyi bilen veya destekleyen bir yazarın yazısına pek benzemiyor.
(Åžahin Alpay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararından sonra sosyal medyada dolaÅŸan, 2015 tarihli bir FETÖ kanalında yaptığı “''Fethullah Gülen İslam dünyasının en barışçıl din adamı. Siz kim oluyorsunuz? Fethullah Gülen'e terörist diyecek kim oluyorsunuz yahu?'' dediÄŸi konuÅŸma iddianamesinde yer almıyor. Yani mahkemede “FETÖ’nün karanlık yüzünü göremediÄŸi için duyduÄŸu piÅŸmanlığı” anlatan Alpay bu konuÅŸması nedeniyle yargılanmıyor. Ayrıca herhalde “Fethullah Gülen’in gerçek yüzünü zamanında görememek” diye bir suç kimsenin iÅŸine gelmez. Her zaman bunu daha önce gördüğünü söyleyen birileri çıkabilir çünkü. Bu durumda bu konuÅŸmanın benzerini 4 yıl önce Meclis’te Adalet Bakanı olarak yaptığı için eleÅŸtirilen Bekir BozdaÄŸ’ın haklı savunmasını herkes kendisi için tekrarlayabilir: “Ben o konuÅŸmayı inanarak yaptım. Åžimdi yaptığım konuÅŸmaları da inanarak yapıyorum. Çünkü o dönemde Fetullahçı terör örgütünün suç, ihanet ÅŸebekesi olduÄŸuna dair bir bilgim yoktu. Ne zaman bir terör örgütü, ne zaman suç örgütü ve ihanet ÅŸebekesi olduÄŸunu gördüm ondan sonra çok net konuÅŸurum.”)
Ama darbeyi önceden bildiÄŸi ve darbeden bir gün önce de televizyonda bunu ‘subliminal’ mesaj vererek ima ettiÄŸi iddiasıyla tutuklanan, 478 gündür tutuklu yargılanan, Åžubat ayındaki duruÅŸmada hakkında istenen müebbet hapis cezasıyla ilgili karar verilecek bir baÅŸka sanık hakkında da karar verdi Anayasa Mahkemesi: Mehmet Altan.
http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Content/pdfkarar/2016-23672.pdf
Herkesin İkinci Cumhuriyet tarifiyle tanıdığı, bildiÄŸi, bir zamanlar Star’ın baÅŸyazarlığını yapmış, Çetin Altan’ın oÄŸlu bir ekonomi profesörü Mehmet Altan. FETÖ’cü olmadığına Mehmet AÄŸar bile kefil olabilir. Son 4-5 yılda yazdıkları, onlara karşı yazdıklarımız üzerine artık konuÅŸmaya gerek yok.
Hakkındaki iddialara bakalım.
Mehmet Altan, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak, örgüt yöneticisi ve üyesi olarak yargılanan Ekrem Dumanlı, Emre Uslu, Osman Özsoy gibi isimlerin yer aldığı 17 kiÅŸilik bir iddianamede “örgüt adına suç iÅŸlemek iddiasıyla” yargılanıyor. Haklarında müebbet hapis cezası isteniyor. Mahkemeleri Åžubat ayında kararını açıklayacak.
Bu torba iddianameye üçünün sokulmasının sebebi ise 14 Temmuz 2016 günü Can Erzincan Tv’de Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın her PerÅŸembe yaptıkları ve o hafta Ahmet Altan’ı konuk ettikleri Özgür Düşünce isimli programda söyledikleri.
Oraya geçmeden önce, hem iddianamenin hem de Anayasa Mahkemesi’nin kararının niteliÄŸi hakkında net bir fikir sahibi olmak için, Mehmet Altan aleyhine iddianamede yer alan ve savcının önemle üzerinde durduÄŸu bir delil üzerine Anayasa Mahkemesi’nin deÄŸerlendirmesini okuyalım.
Bu delil 2010 tarihinde baÅŸyazarı olduÄŸu Star gazetesinde yazdığı “Balyoz’un Anlamı” adlı bir yazı:
"Balyoz'un Anlamı" baÅŸlıklı yazı ise ulusal ölçekte yayın yapan Star gazetesinde yayımlanmıştır. Anılan gazetenin FETÖ/PDY'nin yayın organlarından biri olduÄŸuna dair iddia bulunmamaktadır. Öte yandan anılan yazının yayımı 201O yılında gerçekleÅŸmiÅŸtir. SoruÅŸturma makamlarının bu dönemde FETÖ/PDY'nin bir suç örgütü olduÄŸuna ve bunun kamuoyunca bilindiÄŸine dair bir tespit ve iddiası mevcut deÄŸildir.”
EÄŸer Nazlı Ilıcak da Anayasa Mahkemesi’ne baÅŸvuru yapsaydı, Ilıcak’ın darbeciliÄŸine iddianamede gösterilen ÅŸu delil de mahkeme üyelerinin dikkatinden kaçmazdı:
“Şüphelinin 12 Eylül askeri darbesinden önce 1978 yılında sıkıyönetim ilan edilmesine açıkça destek verdiÄŸi, dönemin Tercüman gazetesinde yayınlanan 17/12/1978 tarihli yazısında "13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba asker..." ÅŸeklinde söylemde bulunduÄŸu, darbeye zemin hazırlayan medyanın önemli unsurları arasında bulunduÄŸu.”
İddianamede Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın FETÖ ile iliÅŸkisi için bulunan tanıklar da FETÖ’nün eski yöneticilerinden Nurettin Veren ve iddianamenin ilk bölümünde FETÖ’nün kumpasları anlatılırken yazısı örnek gösterilen Hüseyin Gülerce.
İlk tutuklama gerekçelerinde şöyle denmişti:
“...birlikte darbe çaÄŸrışımıyla subliminal mesaj içeren söylemlerde bulundukları, bu söylemler kapsamında Türkiye Cumhuriyetini ve CumhurbaÅŸkanını tehdit ettikleri, darbenin gerçekleÅŸeceÄŸini beyan ettikleri, darbe giriÅŸimini terör örgütünce fikir ve eylem birliÄŸi içerisinde olmadan bilmelerinin ve bunu bir gün önce kamuoyu algısını ÅŸekillendirecek biçimde beyan etmelerinin mümkün olmayacağı, hiçbir demokratik düzende darbe giriÅŸimini desteklemenin veya darbeyle seçilmiÅŸ hükumeti tehdit etmenin basın veya ifade hürriyetiyle açıklanamayacağı, bu ÅŸekilde darbe giriÅŸiminde bulunan terör örgütü mensubu bir asını asker ÅŸahıslarla birlikte iÅŸtirak halinde atılı suçları iÅŸledikleri anlaşılmıştır.”
“Darbe çaÄŸrışımıyla subliminal mesaj verme” iddiasındaki “subliminal” kelimesinden iddianamede vazgeçti savcılık.
Anayasa Mahkemesi ise ‘subliminal darbe propagandası yapıldı’ denen 2 saat 32 dakikalık programın, savcılık iddianamesindeki eksik dökümünü deÄŸil, kendi yaptırdığı dökümü esas alarak ÅŸu deÄŸerlendirmeyi yapmış:
“BaÅŸvurucunun sarf ettiÄŸi sözlerin içeriÄŸi ve baÄŸlamı , anılan sözler öncesinde ve sonrasında diÄŸer konuÅŸmacılar ile baÅŸvurucu tarafından dile getirilen hususlar bir bütün olarak deÄŸerlendirildiÄŸinde; bu sözlerin -tereddütsüz bir ÅŸekilde- darbe çaÄŸrısı olarak nitelendirilmesi ve baÅŸvurunun bunları ertesi gün gerçekleÅŸecek olan darbe teÅŸebbüsünü bilerek kamuoyunu buna ha ırlamak amacıyla söylediÄŸinin kabul edilmesi zordur. Aksi durumda kullanılan sözlere, objektif bir gözlemcinin verebileceÄŸi anlamın ötesinde anlamlar yüklenmesi sonucu doÄŸabilir. Nitekim programdaki konuÅŸmalarda Hükumetin iki yıl sonra yapılacak seçimlerde veya seçim öncesinde iktidar partisinden bir kısım
milletvekilinin bir baÅŸka siyasetçiyle birlikte yeni bir parti kurması sonucunda deÄŸiÅŸebileceÄŸine yönelik öngörülerde bulunulmuÅŸtur.”
2 saat 32 dakikalık programda bildiÄŸimiz görüşlerini tekrarlıyor, siyasi analizler ve tahminler yapıyorlar, hiç de yarın darbe olacağını biliyor gibi bir halleri de yok. Nazlı Ilıcak aralarda, kanalın 20 Temmuz’dan itibaren Hotbird üzerinden yayın yapacağını duyuruyor. 2019 seçimi tahminleri yapılıyor, Meral AkÅŸener’in ÅŸansı deÄŸerlendiriliyor. Darbe iması yaptıkları söylenen konuÅŸmalarda konu sonunda hükümeti izleyen ve harekete geçebilecek yapı olarak Ergenekon’a baÄŸlanıyor. Ahmet Altan EMASYA, illerde askerleri mülki yetkiler veren düzenlemeleri darbelerin önünü açtığını söyleyerek, hükümeti uyarıyor.
Programın tamamının videosu için
https://www.youtube.com/watch?v=GYe1GRGQMWY
(Programda darbeyi bildikleri ya da ima ettikleri iddia edilen, sosyal medyada 1.20 saniyelik montajlı bir versiyonu dolaşan bölümün tam dökümü ise şöyle;
Ahmet Altan: Sadece aletle mi dinlediler demek istiyorum. İnsan unsuru yok mu? ... Oralarda kim olduğunu biz biliyor muyuz? ... Bu ülkenin zirvesinde bir sürü tuhaf adam dolaşıyor ... Onların kim olduğunu kimse biliyor mu? Kim onlar? Kimler? Ya sadece tamam dinlediler biliyorlar ama sadece dinleyerek mi biliyorlar? Ondan da çok emin değilim. Ama şu var: Ben seni biliyorum ben seni tanıyorum. Ne halt ettiğinin bütün kayıtları bende var. Almanya da Amerika da bunu söyledi. Burda çok tehlikeli şeyler var. Sadece iç hukukumuza göre eğil uluslararası hukuka göre de suçlar var ve bunların ne zaman gündeme geleceği ne olacağı hiç belli değil. AKP'liler için de hakikaten üzülüyorum
Mehmet Altan: Ayriyeten tabi buradan bir parantez açmak lazım, sadece teknoloji ile mi dinlediler? Yanındaki kimler dendiği vakit, yani bir devlete birisi hakim olamaz. Eğer birisi, hukuk dışı bir şekilde seçilmiş birisi, hukuka uygun olarak o devleti yönetebilir ama hukuk dışı bir anlayışı suç işleyerek bir devleti ele geçirmeye kalkacağını sanmak. Eğer o devlet var olmaya devam edecekse, bu bir gaflettir ve Türkiye Devletinin içinde de muhtemelen bütün bu gelişmeleri ş dünyadan daha fazla belgeleyen, izleyen bir başka da yapı var. Yani onun ne zaman torbadan yüzünü karacağını, nasıl çıkacağı da belli değil. Yani işte köşkü kurdum diyorsun, bu köşk de senin
Ahmet Altan: Noluyor
Mehmet Altan: Etrafındaki adamlar
Nazlı Ilıcak: Kaç masraf acaba, o kadar çünkü para yetmiyor.
Mehmet Altan: Neyi gözetliyor? Kimin adına yani? Ne zaman ne olacağı, padişah mülkün sahibi, muhalefeti yok. Bütün bu kavgalar aslında devlet içi kavgalar. Çünkü devleti ele geçirmeye kalktığın vakit; bir metabolizmayı yok etmek istiyorsun. Eee .. o metabolizmanın da kendi refleksleri var. O refleksi gösterecek unsurlar nedir? Bunları yok edemezsin. Edersen, o zaman zaten devlet ve toplum yok olur. Bu olmayacaksa etmen mümkün eğil. Peki onun unsurları ne? Gözetleyeni kimler?
Ahmet Altan: Bence burası çok tehlikeli bir yerdir. Türk Devleti çok tehlikeli bir devlettir. Çok buzul gibi, çok yavaş, çok ağır kımıldar. Ama daima kımıldar, daima hareket eder ve bir kere kayıtlarına seni aldıktan sonra bir daha seni bırakmaz. Bence AKP 'yi de Erdoğan 'ı da çoktan devlet kayıtlarına aldı . Bütün kayıtlarda bulunuyor. Ayrıca ne kadar doğru bunu bilmiyorum, bunu doğru olarak söylemiyorum fakat okuduklarımıza göre ki; ya anlamadılar Ergenekon'dan epeyce adam şu anda sarayın danışmanı olarak o Beştepe denilen yerde dolaşıp duruyor.
Nazlı Ilıcak: Ne faydası var böyle? Bunu niye alıyor? Bu kadar güveniyor mu hakikaten yoksa?”
***
Ahmet Altan: Ama ÅŸunun böyle korkunç tehlikeleri var, Türkiye’de gerçekleÅŸmiÅŸ askeri darbelerin önünü açan geliÅŸmeler her ne ise, ErdoÄŸan bugün aynı kararları vererek o yolları teker teker açıyor. Yani ÅŸehirlerin yönetiminde mesela generallere sivillerden öncelik tanıyan bir yasa çıkarttı. İsterse general ÅŸehri yönetecek. Bu EMASYA denilen planı bir daha canlandırdı. Ayrıca sen eÄŸer askerlerin yargılanmasını izne baÄŸlarsan eee adam darbe hazırlığını çok daha rahat yapar. Yani kim yargılayack ki darbe yaparsa? Çok daha rahat bu iÅŸler kolay her türlü...)
Ama bütün bu ayrıntıların, delillerin, hukuki değerlendirmelerin pek çok kişi için pek bir kıymeti harbiyesi yok.
Çünkü Şahin Alpay, Mehmet Altan için hüküm iddianamelerindeki delillerden değil, onlar hakkındaki kanaatlere bakılarak veriliyor.
Kimi “ÅŸu yazısı için yargılanmayacak mı yani” diye soruyor, bazıları 17/25 Aralık- 15 Temmuz arasında aldıkları pozisyonlara kızıp hüküm veriyor, kimi taa Merve Kavakçı’yla Meclis’e geldiÄŸi günden beri Nazlı Ilıcak’a kızgın, bir diÄŸeri İkinci Cumhuriyet dediÄŸi için Mehmet Altan’tan nefret ediyor, pek çoÄŸu Taraf’ın manÅŸetleri için Ahmet Altan’a öfkeli, bazıları Fethullah Gülen’i gözü kapalı övdüğü tv konuÅŸması için Åžahin Alpay’ın hapiste kalmasını savunuyor...
En az 40 yıldır Türkiye’de bir sürü konuda pozisyon almış, söz söylemiÅŸ, tartışma yaratmış, bu isimler hakkında herkesin haklı haksız bir kanaati olması doÄŸal. Ama bu insanlar kendileriyle ilgili kanaatlerle deÄŸil, iddianamelerdeki suçlamalar ve aleyhlerine gösterilen delillerle yargılanıyorlar.
Onlarla olan fikri, siyasi kavgaların yeri bu yargılamalar değil. Ayrıca hiçbir fikri kavga savcılık eliyle kazanılmaz.
Türkiye’de hukuk alanında çok ciddi eksikler var. Ve bu eksiklerin hiçbiri Themis Hanım’ın ecnebi olmasıyla ilgili deÄŸil Alev hanım. Ama Türkiye’de hiç var olmayan bir hukuk türü var; karşı olduÄŸumuz insanların hukuku.
Düşman olarak bellediğimiz, fikirlerini, pozisyonlarını beğenmediğimiz, varlıklarına karşı olduğumuz insanların hukuku. Neredeyse onlar insan değil, türümüzün devamı için yok edilmeleri gereken neandertaller. Onlara karşı hukuku geçtik, hiçbir ahlaki sorumluluk da duymuyoruz.
Yoksa 74 yaşında geçen hafta anjiyo olmuş, altı köşe yazısı için 533 gündür tutuklu yargılanan bir yazarın, tutuklu değil tutuksuz yargılanması gibi basit bir hakkın ülkenin en üst yargı kurumu tarafından tanınması karşısındaki bu tahammülsüzlüğün hukuken bir açıklaması yok.
74 yaşında bir yazarın 533 gün sonra tutuksuz yargılanmasını istedi diye Anayasa Mahkemesi’ni ezip geçmenin de mantıklı bir açıklaması yok.
Anayasa Mahkemesi delillere ve kanunlara bakarak kararını verirken, onun kararını görmezden gelerek tutukluluğun devamına karar veren yerel mahkemeler kanaat notlarını kullandılar.
Günün sonunda ortaya çıkan ve pek iç açıcı olmayan denklem şu oldu;
Mahkemeler için Mehmet AÄŸar’ın kefilliÄŸi büyüktür Anayasa Mahkemesi’nin kararından...
Bu denklemden çıkacak kanaat notu kimseye sınıf geçirmez...
Kaynak: Karar
Henüz yorum yapılmamış.